helovin

Friday, October 31, 2014

sasi gozlerime bak ve etkilen!


en sevdigim bayram olan halloween'e bu sene cancer ward kostumuyle katiliyor olsam da, hayaller Gil Holroyd! (ve Pyewacket)

tanrilar daha saglikli halloweenler ve samhainler nasip eder umuduyla, hepi helovin sevgili okuyucu.

chemo brain

Thursday, October 30, 2014

2008'de hodgkin lenfoma icin kemoterapi gorurken "bu kemoterapi beyin hucrelerimi de olduruyor, cok aptal oldum ben" demis; bolca alay edilmistim. oysa bugun bakiyoruz, cancer.org bizzat bu konuya detaylica egiliyor: chemo brain. tabii ki kemoterapi beyin hucrelerinizi olduruyor demiyorlar ama kemoterapi ve kanser tedavisinin (hem de beyin tumorleriyle falan hic alakasi olmayan tedavilerin) tam da aciklanamayan ama cok siklikla gorulen bir kognitif/hafiza bozuklugu yaptigi ortada. bu niye oluyor? onu bilmiyoruz, o yuzden de anladigim kadariyla "dinlenin, bilmece cozun VE BOL SIVI ALIN" (sonuncusunu attim ama her seye deniyor, kesin buna da oluyordur) disinda pek tavsiye edilebilen bir sey yok.

bunu bugun bir kez daha dogumgunumde gelen kitaptan bir seyler okumaya calisirken farkettim. konsantrasyonum yavru kedi kadar. bir sayfa okudugumda, sonraki sayfaya gectigim gibi bir oncekini unutuyorum. ilginc sekilde, yazmak okumaktan daha kolay. konusmaktan bile daha kolay olabilir; konusurken de cok kelime unutuyorum ve anlattigim seyi takip edemedigim oluyor. benim icin ozellikle zor cunku hayatim boyunca aklima guvendim (en sevdigim kacis mekanizmasi da kitap okumak). ikisi de su an cok verimli degil, dolayisiyla CILDIR. konsantrasyon, film izlerken bile sorun; dizi izlemek daha kolay. ingilizce'de bu hallere "brain fog" (beyin sisi) demisler, ki bence mukemmel bir ozeti. 

benim yaptiklarim:

  • iphone'da zeka gelistirici oyunlar oynamak (ise yaramiyorsa developer'a dava acicam, o kadar mesai koyuyorum)
  • buraya yazmak.
  • kediyle konusmak.

uzmanlar egzersizi de tavsiye etmis, acikcasi yurumek disinda pek bir egzersizim yok, pek halim de yok. bu noktada annemin her seye care olarak "her gun cikip bi yarim saat yurusen" mukemmel tavsiyesi tabii ki kulaklarimda cinliyor. her gun cikip bir yarim saat yurumek ve corekotu > her turlu sorununuz.

"For years people with cancer have worried about, joked about, and been frustrated by the mental cloudiness they sometimes notice before, during, and after cancer treatment. Even though its exact cause isn’t always known, and it can happen at any time during cancer, this mental fog is commonly called chemo brain. Patients have been aware of this problem for some time, but only recently have studies been done that could help to explain it."

bu da hastalarin bazen nasil ciddiye alinmadigina guzel bir ornek olarak burada dursun. only recently'mis. evet, farkindayiz.
 

konuk yazarla Rituximab

Tuesday, October 28, 2014

R-CHOP protokolumuzun R'sini olusturan Rituximab adeta bir modern zaman sovalyesi. kendisinden ayrica bahsedecegim demistim; biz vaatlerini yerine getiren bir bloguz. bu guzide antikoru, Dresden Universitesinde molekuler biyoloji ve genetik muhendisligi doktorasi yapmakta olan arkadasimizdan dinleyelim cunku daha guzel bir Rituximab tarifi yapilmadi:

(habseligkeiten'in bu olumsuz eserini ben ilk okudugumda gozumden bir damla yas suzulmustu)


biraz evvel senin bu rituximab afacanı ile ilgili okuyordum da gerçekten çok tatlı bi çalışma şekli var keratanın. dayanamıcam anlatıcam. senin bu sapıtıp normale göre hızlıca bölünen serseri B hücrelerinin zarında CD20 diye bi protein var böyle dışarı dünyaya bakıyo sürekli naber filan diye. (hepimizde var bu CD20'den bu arada, biz labda farelerin B hücrelerini saflaştırmak için kullanıyoruz misal onu, çünkü spesifik olarak B hücrelerinin üstünde var.) işte bu rituximab CD20'lere bağlanıp bu sapıtık hücrelerin kendi kendini imha etmesini sağlıyor. (bu sürecin bilimsel adı apoptosis; galiba yunanca yaprak dökümü demekti. ve apoptoz normalde hepimizin vücudunda her an gerçekleşen gerekli bir şey çünkü eskimiş, yıpranmış, çalışamaz hale gelmiş hücrelerimizi bu şekilde ortadan kaldırıyoruz hep. hatta gereksiz ayrıntılarla parantezi içini daha da abartayım; mesela biz anne karnıındayken gelişme sürecimizde başta parmaklarımızın arasında ördeklerdeki gibi bi deri var. o deri zaman içinde apoptozla ortadan kalkıyor. hihi çok şeker ve böylece evrime de selam çakmış olalım.) kısaca bu rituximab'ın yaptığı resmen temiz iş. hatta bu intihar eden kanserli hücrelerin yapıtaşlarını vücut alıp normal sağlıklı süreçlerde kullanmaya devam ediyor. ortalık pislik de olmuyor yani tam bir geri dönüşüm sistemi! yıldız tozundan gelen yapıtaşlarımız normal döngüsüne geri dönüyor yani.

peki bu rituximab CD20'yi başka yanlış bir şeye bağlanmayacak şekilde nasıl tanıyıp bağlanıyor dersen o da şöyle: Rituximab bi antibody yani türkçesiyle antikor. (sonundaki ab antibody'nin kısaltılmışı zaten ve sadece kanser hastalarında değil daha birçok başka B hücresiyle ilgili hastalıkta kullanılıyor.) antikorları da şöyle anlatayım şimdi bizim vücudumuza sürekli mikroplar, yabancı maddeler filan giriyor ya; doğduğumuz andan itibaren giren her bir yabancı maddeyi tanıyacak bir antikor üretiyor vücudumuz. ve inanılmaz spesifik bağlanacak şekilde evrimleşiyor bu yapılar. bu antikorları üretenler de B hücrelerimiz aslen. misal bi kere vücudumuza girmiş olan bi mikrop için ilk seferde sıfırdan antikor üretiliyor ve bi grup B hücresi sırf o mikroba karşı savaşan özel bi birlik oluşturuyor. sonra aynı mikroba tekrar maruz kalınca atıl halde kalan birliklerimiz bölünerek büyük bi ordu yaratıyor ve savaş başlıyor. aşının mantığı da burda aslında hastalık vücuda girmeden ona ait spesifik ve hastalık yapamayacak kadar zayıflamış bakterileri verip, bağışıklık sistemine mikrobu tanıtıp ilerde enfekte olursak hazırda bi ordu yaratmaya çalışmak demek aşı olmak. işte işin bioengineered kısmı burda laboratuvarda bu senin kanserli B hücrelerini spesifik olarak tanıyacak bir antikor üretmişler aynı B hücrelerimizin normalde yaptığı gibi. bizim yaptığımız iş aslında doğayı taklit etmek gibi bir şey yani. ama bi dikkat edilmesi gereken nokta şu: bu ilaç teknik olarak sağlıklı B hücrelerini de imha ediyor. çünkü dediğim gibi CD20 normal B hücrelerinde de zaten var. eğer kanserli hücrelerin zarında sağlıklı hücrelerde olmayan bildiğimiz, tamamen kansere spesifik CD20'den başka bi protein bilseydik mesela ona karşı antikor geliştirirdik ve o yan etkiler sıfıra yaklaşırdı ama maalesef böyle bi protein var mı yok mu şu an bilmiyoruz. (çalışmalar devam etmekte ama.


şu durumda B hücrelerin toptan zarar göreceği için bağışıklık sistemin bir parça zayıflayacak. (ama tamamen değil çünkü bağışıklık sisteminde savaşan başka afacanlar da var merak etme.) o yüzden bu süreçte bi hastalık kaparsan normalde bi haftada geçecek şey 2 haftada geçebilir. sıkıntı bunun gibi şeyler olabilir. ama tabii bu arada vücudun normal sağlıklı B hücrelerini üretmeye devam edecek bi yandan. o kemo aralıkları vücudunun kendini toparlaması için gerekli bu yüzden. ha tabii tahminim bu arada sana vücudunun kendini toparlamasına yardımcı bazı destekleyici ilaçlar da verecekler. bunları doping gibi, mesir macunu gibi düşünüp göğsünü yumruklayabilirsin eheh. o/

ekte, konuyla ilgili bir gorselimiz var:

apoptosis'deki hucre yer fistigi kabuguna benzemiyor mu?

gorsellerimiz: dilek agaci

Monday, October 27, 2014

bugun hastanede dilek agaci gordum. sizin icin derlediklerim.





(manyak oldugum icin fotolardaki ipleri -where available- seamless denk getirmeye calistim. kimse farketmeyecek ama soyleyeyim ki farkedin, cunku emek.)

peruk

perukla ilk disari cikma denemem. hastaneye gittim, 1 saat kadar bir isim vardi, hallettim geldim ve SIKINTIDAN ÖLDÜM. bu peruk isi bana gore degil sanirim. ama havalar sogudugu icin kafayi kapatmadan cikma opsiyonu da yok. ben de bugun, sapka yerine bunu deneyeyim demistim ama donus yolunda takside cikarip taksicinin kafasina calmamis olmam (taksicinin bunu haketmek icin acilimlari oldu) basari haneme yazilsin.

ama bir ara gozum camli bir kapida kendi yansimama takildi; kapsonun icinden sacim ruzgarda saliniyordu. sonra baktim yanagima falan degiyor, guzeldi.

yine de, sanirim yolun coguna sacsiz devam edecegim. vesile ile bana cesit cesit (bazisi kulakli) sapkalar alan arkadaslarima muhabbetle dolu bin sey.




ilac dunyasi

dun kortizonun, bugun de neupogen'in son gunuydu. kortizon ilk seferinde o kadar rahatsiz etmemisti ama bu sefer asiri huzursuzluk ve epey uykusuzluk yapti. bir de sanirim kortizon benim icin default huzursuz bacak sendromu demek (o olunca da ativan ve/veya beta bloker veriyorlar -ki halihazirda tuvalet temizlik rotasyon listesi gibi bir ilac listem var). neupogen'i onceki unitelerde islemistik ama bu sefer isler biraz farkli gelisti. soyle ki; bu kez kan degerlerim dustu mu dusmedi mi beklemeden neupogen'e hemen kemo sonrasi basladigimiz icin sanirim*, o kadar etkilemedi. yani evet, kalcam agridi, evet gripten yeni cikiyormus gibi haller ve hatta pazar aksami mukemmel bir kalca cikigi macerasi yasadim (gercekten cikmiyor) ama nene gibi yurumedim, agridan inleyerek uyumadim ve hop bitti bile.

ote yandan pazartesi ve persembe aldigim antibiyotigin de gunu oldugu icin biraz meh.

update: kortizon dususu can sikici bi olay.


*ucuncu kurun hemen oncesi PET CT cekilecek, pet'te yanlis tutulum olmamasi icin de neupogen'le pet arasinda en az 15 gun olmasi gerekiyormus. neden yanlis tutulum olabilir? cunku neupogen kemik iligini asiri calistiriyor; eger neupogen'in etkisi devam ederken pet cekilse, kemik iligimde radyoaktif seker suluk gibi yapisir ve o zaman zannederiz ki kanser ilige sicramis. ve cok aglariz. ve uzuluruz. iste neupogen boyle heyecanli, her gittigi yerde olay cikartan bir arkadasimiz. ama ozunde iyi cocuk. kavgada ilk cagrilacak kisi.

Travis Bickle yahut Peterbald

Saturday, October 25, 2014

25 ekim: yarisini hastanede ama neyse ki diger yarisini evde kutlayabildigim dogumgunumun ertesi gunu (usenmezsem bu senenin dogumgunuyle ilgili birkac sey yazmayi dusunuyorum ama konumuz bu degil), az once dislerimi fircalamak ve gargara yapmak icin banyoya gittigimde...

I HAD A TRAVIS BICKLE MOMENT
(saykotik olmayanindan)

temsili olarak ben, sans mohawk (ve gozlukler ve taksi)


acikcasi once sirf merakimdan "boyle gillette venus'le kessek de kazinir mi bu?" diye basladim ve baktim ki, evet, cirrrt diye kaziniyor. gittigim berber kemoterapi gorenlerin bir yerini kanatmak caiz degildir diyerek ustura kullanmamis ve makineyle kesebilecegi en kisa saci kesmisti. hataymis. keske en basindan beri boyle cillop gibi olsaymis. hayatimda kafama bu kadar dokunmayi sevdigim bir an olmamistir. adeta bir Peterbald kedisiyim.

alerjiklerin dostu, Rus menseili Peterbald kedisi (yahut ben)


ani kararlar bana hep iyi gelmistir.





kemo 2 gun 2

Wednesday, October 22, 2014

pek bir sey yazacak halim yok. bu ikinci gun hep daha yorucu geciyor (gerci en kotusu genelde ucuncu gun). basta tutan tuhaf oksuruk haric sorunsuz gecti; simdi de yorgun ama iyiyim.

bugunun konusu: adriamycin ile kirmizi cis keyfi.



kemo 2 gun 1

Tuesday, October 21, 2014

oglen 1'den beri almakta oldugum rituximab su an (20:08) itibariyla bitti. bu sefer alerjik reaksiyon yapmamasini mutlulukla karsiladik -gerci ilk seferde yapmasi zaten daha yaygin. bir suru on koruyucu ilac ve yine epey yavas verilmesi sayesinde gayet rahat bir seans gecirdim. ilk yarim saatte de basimda kortizon ve ekstra antihistaminikle bekleyen ozel hemsirem vardi sagolsun. ben de bu kiz varken bir sey olmaz rahatligiyla koruyucu ilactaki Avil'den bayilip 1 saat kadar uyudum.


pamuklara ve folyolara sarili rituximab.

simdi sirasiyla Homeland, Peaky Blinders ve -gercekci olalim- uyku vakti. GY hemsire in the house.

cumartesi

Monday, October 20, 2014

planim, yeni kestirdigim ve hepimizin adeta bir jean seberg olduguma birbirimizi ikna ettigimiz sac modelimle en azindan haftasonunu cikarmakti. oyle olmadi. gunde en az bes kere sac toplama, uc supurge, uyurken agzima sacimin kacmasi, uyurken manitanin agzina sacimin kacmasi ve son olarak kanepedeki yastiga uzanip kalktiktan sonra kafamin ucte birinin yastik kilifinda kalmasi gibi dezavantajlara yenilip bir kosu ciktim ve buldugum ikinci (ilki cok lesti) erkek berberine girdim:

- sacimi kazitmam lazim!

tabii butun kafalar bana dondu (neyse ki sadece 4 kafa). olayi biraz acikladim (cunku neden erkek berberine gittim ve neden saclarim tutanin elinde kaliyor?) biraz ah vah ve "moralini yuksek tut, kurtulabilirsin" esliginde trasa basladik. hayatimda hic kafami kazitmadigim icin suya yavas yavas girme taktigini uygulayayim dedim: "3 numara yapalim mi bi?" 3 numara yaptik ama o da ne, benim saclar homojen degil bolge bolge dokulmusler ve 3 numara tras=tam bir esek trasi. sonunda ustura olmayan trasin makinayla yapilabilecek en kisasi noktasina kadar kestirdim. erkek berberinde sagolsunlar onbin moral puani kattilar; kafamin guzelligi en az on kere ovuldu. ciktigimda kafamin plato'nun idealar dunyasinda olduguna ikna olmustum. sonra ruzgari yiyince kendime geldim.

yine de, bebekken beni 15 dakikada bir ceviren anneme sonsuz tesekkurler.

dokulen saclarda sac kazitmanin artilari-eksilerine gelecek olursak:

+ dokulecek pek bir sac yok. bu da gunde (en az) -2 saat temizlik demek.

+ en son bogazima, ic camasirlarimin icine, yemege, suya falan sac kaciyordu ve bunu gunde 2 degil 8 saat temizlikle bile idare etmek imkansiz.

+- arti mi eksi mi oldugunu bilmedigim bir tanesi: kafam velcro gibi. bunu kullanabilirsek guzel aslinda.

- ruzgar estigi zaman icin bir tuhaf oluyor (ama kotu tuhaf). belki alisirim.

- evde bile kafam usuyor.

- sonucta sacin yok.


buradan herkese "ama daha gur cikacak :) :) :)" cumlesinin asiri sevimsiz oldugunu hatirlatmayi borc bilirim (cunku zaten OYLE BIR SEY YOK).


Friday, October 17, 2014

AAAAAAAAAAAA!

her yer sac.

hayaller jean seberg

Thursday, October 16, 2014

sabah, gece uyurken dokulmus saclarim yuzume gozume yapismis halde uyandim. hos degil. bundan onceki lenfoma macerasinda daha kemoterapi baslamadan "kontrol bende olmali" dusuncesiyle apar topar gidip 3 numara kestirmistim. ve ne olmustu? kestirmesem de idare edecek kadar dokulmustu. bu seferki kemoterapi otekine oranla daha ayici olmasina ragmen sansimi deneyeyim demistim. neyse, olmadi. tutam tutam ele gelen sac sahiden cok sinir bozucu. insan kendini durduramiyor da, surekli eli kafasina gidiyor. bir 15 dakika kadar agladim. sonra da kalkip kuafore gittim. iyi ki gitmisim; o boynu bukuk halim gitti cunku netice bekledigimden iyi, esten dosttan "auuu cok guzel olmus" gazlari geliyor ve su an kendimi jean seberg gibi hissediyorum.

bu sac mevzuuna cok kafayi takmisim gibi geliyor ama tam olarak neden boyle oldugunu konuk yazarimiz (ve kemo-das) elektra anlatsin (bana yazdigi mailden):

"Sac dokulmesi ne yazik ki bu surecte atlatilmasi gereken onemli bir esik Aslinda ilaci alirken yasadigin agri/size/mide bulanmasi/asiri yorgunluk/zihinsel yorgunluk ve bulaniklik vs. gibi sayisiz rahatsizlik ve ilaci biraktiktan sonra bile yanina kalabilecek kemo-alakali turlu yan etkiler (noropati, zihinsel ve hormonal problemler) dusunuldugunde sacinin, kasinin dokulmesi bayagi onemsiz geliyor (saglik acisindan). Ama gel gor ki, gunluk hayatta hic oyle degil iste.

Kemo suresince yasadigin tum agri/sizi ve bilumum igrenclik senin icinde ve kimse gormuyor. En onemlisi sen de gormuyorsun. Sen agrilarini saklayabildigin veya gercekten iyi oldugun bir gunde aslinda ‘hasta degilsin’. Ama sac, kas oyle mi? Degil. Sacin yoksa (ve bir sekilde bunu saklamayi secmediysen) disariya ciktigin anda kimliginin EN ON plandaki kismi senin ‘kanser hastasi’ olman. Beni en rahatsiz eden kismi buydu sanirim. Kanser hastasi DA olmam tamamdi da, beni tanimayip yolda sokakta goren bir insanin hakkimda edindigi ilk (ve herhalde tek) bilgi parcasinin kanser olmasi nedense barismak icin biraz zaman gerektiren bir gerceklik olmustu.

Belki de daha kotusu, hastanin kendisi icin de ayni durumun gecerli olmasi. Her aynaya baktiginda (gunlerce, haftalarca, aylarca) dusundugun ILK SEY ‘hastayim’. Iyi hissettigin, su allahin belasi cehennemden bir gun olsun mola almak istedigin ve baska seylerle aklini dagittigin bir gun bile. Aynaya bakiyorsun ve, hop, yine ‘hastasin’.

O yuzden sac dokulmesi bir sure bocalatabiliyor. Hele ilk dokulurken yumak yumak eline gelmesi cok uzucu. Benim elime ilk saglam tutamin geldigi gun spor salonundaydim. Treadmill’de yuruyorum, hafif terlemisim. Sacim zaten bagli. Biraz onume dokulen bir tutami alip kulagimin arkasina sikistirmak istedim. Oldugu gibi elimde kaldi. Oylece baktim birkac saniye. Ne yapacagimi da bilemedim, sonra sweatshirt’umun cebine koydum cool bir tavirla. Haha. Sonrasinda da ‘bunlari hemen kirpiyoruz’ dedim.

Herkesin coping mekanizmasi farkli tabi ama ben peruk olayini hic basaramadim. Cogunlukla berelerimle, bazen sapkalarimla, bir noktadan sonra da gayet KELTOSUMLA gezdim Bazi insanlarin bu durumu cilgin peruklar, sapkalar icin muhtesem bir firsat olarak gorup o yolda ilerledigini de okudum.

Kimi insan daha dokulmeye baslar baslamaz sacini kazitmak ister (kontrolu biraz olsun geri alabilmek umidiyle, her gun tutam tutam dokulen sacini gormenin cok daha agir geleceginden ya da benim gibi ayrica tembelse dokulen saclarini da toplamak istemediginden). Kimisi de kemo suresince hic dokunmaz. Tutabildigi kadarini tutmaya calisir. Dogru/yanlis yok. Seni hangisi daha rahat ettiriyorsa, hangisi aklina daha cok yatiyorsa o yolu secersin. Ya da, kimbilir, daha once hic denenmemis yepyeni bir yol kesfedersin."

normal gun

Wednesday, October 15, 2014

bugun, son kemoterapiden beri (1 ekim) fiziksel olarak en iyi hissettigim gun. neupogen bittigi icin kemik agrilari cok azaldi, neupogen kullanimina bagli kan degerleri yukseldigi icin de ustumdeki sonsuz grip hali yok denecek kadar az. yani OLEY ve onumdeki 5 gun cilginlar gibi eglenmeliyim (evde dizi izledi)*. kemo oncesi moral depolamak (bunun icin cesitli yontemlerim var) suphesiz ki bunyemize en iyi gelen sey (komik dizi izledi)**.


* ama gercekten IYI DIZILER.

** arrested development. bunu daha once izlememis olduguma inanamiyorum ama belki de isabet olmustur.

ha, bir de ayakkabi aldim.


tokayi cikarirken beraberinde gelen saclar.


samson

yatarayak farkettim, galiba saclar yavas yavas gidiyor. kanser tedavisi gorenler icin bu hep kritik bir mevzu: hasta oldugunun bir bakista anlasilmasi. mide bulantisi, surekli dayak yemis gibi hissetmek, yer yer epey zorlayan agrilar bir yana; saclarin, kaslarin dokulmesin istiyorsun, losemili cocuk posteri olmamak istiyorsun.

gecen seferden, o kadar da sevmedigim ve -saclarim pek dokulmedigi icin- neredeyse hic takmadigim perugum vardi; onu bulayim bari.



zalimsin neupogen

Tuesday, October 14, 2014

neupogen'in besinci ve son gunu: hayatimda var oldugunu farketmedigim yerlerim agriyor. dis etlerim, tirnak diplerim, ayak parmaklarimin ucu, hatta saclarim falan agriyor.

artilari: neupogen'den kaynaklanan agri = neupogen calisiyor. neupogen, notropeniye (kan degerlerinin asiri dusmesi) karsi tek silahimiz; filgrastim vucuda giriyor ve kemik iligine fazla mesai yaptirtarak yeni kan hucresi urettiriyor. cunku notrofillerimiz olmadan yasayamiyoruz.

eksileri: cok agri.


+ bu turda neupogen'i kendim yapmaya basladim. normalde yapilirken epey yakar ama sanirim inanilmaz iyiyim, neredeyse hissetmeden veriyorum ilaci. bu konuda ben > hemsireler > doktorlar. en kotusu doktorlar, doktorlar cok kotu igne yapiyor sahiden. bu da aklinizda bulunsun.

bir sonraki notropeniye kadar hoscakal neupogen.

neupogen: temsili degil.



girizgah

sevgili okuyucu (simdilik sadece ben kendim);


2008-2009'daki ilk kanser maceram sirasinda "ya ben bunlari bir yerlere yazayim" sonrasinda da "keske bir yerlere yazsaydim" diye cok hayiflandim. neyse ki kanser beni kirmadi ve bu firsati bir kere daha sundu. bu sefer farkli bir tip lenfoma gecirirken (2008'deki Hodgkin's lenfomaya karsilik yeni sezonda non-Hodgkin moda) inanilmaz maceralarimi bu sefer kaydetmeye karar verdim.

insanin hafizasi cok yaniltici, hatta hafizaya dair sunu kaydetmisim telefona: "the past is just a story we tell ourselves" -nereden oldugunu da hatirlamiyordum, gugila sordum, meger Her filminde Samantha diyormus. o da guzel filmdi, kulaklarini cinlattik. neyse, gecmis hakikaten de boyle bir sey; gecmis baska bir ulke, orada her seyi farkli yapiyorlar. ozetle, ben bunlari bir kenara yazayim.

o zaman kisa bir durum ozeti geceyim ve bu mektubun sonuna gelelim: agustosun ortasinda 6 aylik rutin kontrolum vardi. tedavinin bitmesinin 5. senesini de kutlayip, doktorun "benimle hicbir isin kalmadi" cumlesiyle azad edildim. 10 gun sonra bir inip bir cikan tuhaf bir ates sebebiyle gittigim dahiliyeci ise boynumda essek kadar olmus lenf nodunu tespit etti ve iste kendimi yeni bir maceranin icinde bulmustum (adventure time). su noktada 1. evre bir non-Hodgkin lenfomayla muhatabiz. Hodgkin lenfomada aldigim ABVD kemoterapisine karsilik, NHL'nin protokolu R-CHOP -R, Rituximab isimli -gorece yeni sayilabilecek- cok havali bir arkadas; bir cesit "chimeric monoclonal antikor". kendisiyle ilgili bir seyler daha sonra yazmayi planliyorum cunku herkes Rituximab'i tanimali (tercihen uzaktan.) ilk kemoterapiyi 30 eylul-1 ekim'de aldim, bir sonraki tur icin 21 ekim'i bekliyorum -acikcasi cok buyuk hevesle beklemiyorum ama needs must.

gelismelerle karsinizda olacagim.


 
site design by designer blogs